Thursday, May 26, 2005

You will never walk alone!!

Bu söz, Liverpool taraftarının takımını gaza getirmek için hep bir ağızdan hiç durmadan haykırdığı geleneksel tezahürat... Skor 3-0 ve rakip, savunma denilince tam bir ekol olmuş İtalyan futbolunun dev takımı A.C. Milan iken... İlk yarı ile her şey bitmiş görünürken... Fatih "hoca"nın bile "olay bitmiştir, kupa sahibini şimdiden bulmuştur" minvalinde cevaplarla spikerin sorularını yanıtlarken... İngilizlerden hiç hazzatmem ama benim bile tüylerim diken diken oldu. Asla yalnız yürümeyeceğini bilmek ne büyük bir huzurdur ki, bu huzura sahip herkes herşeyi yapabilir. Liverpool bunu dün cümle aleme gösterdi. Bu takım, "işçi sınıfı takımı" ünvanını da hak etmiştir. (Bu ünvana sahip bir de Schalke 04 bilirim, bir de tabii bizim "halk takımı"mız Beşiktaş.) Liverpool takımının futbolcuları attıkları golden sonra formalarını çıkartıp "liman işçilerinin grevini destekliyoruz" yazılı tişörtlerini tüm dünyaya gösteren hayırlı evlatlardır. Öyle ki, FIFA bu eylemden sonra forma çıkartmayı sarı kartla cezalandırılacak bir suç olarak saymak zorunda kalmıştır. Barcelona, yabancı takım denilince tuttuğum tek takımdı; buna bir de Liverpool'u ekledim dün. İnançları ve dirençleri saygıya değerdi.

A.C. Milan'ı hep sevmişimdir, güçlü bir anti-faşist tarihleri vardır, kırmızı ve siyah renkler sosyalizmin ve anarşizmin renkleridir ve laf olsun diye seçilmemiştir. Berlusconi'nin gibi bir faşistin bu takıma başkan oluşu, beni üzmüştür ama taraftarın tepkisi üzüntümü hafifletmiştir. Yine de, bu sempatime rağmen, dün kaybetmelerine kahrolmadım; ama başka bir takıma, mesela "kralın takımı" R. Madrid'e, kaybetselerdi kahrolurdum...

P.S.: Tanıl Bora'nın futbol takımlarını politik tarihleriyle birlikte değerlendiren yazılarını hep hayranlıkla okumuşumdur.

0 Comments:

Post a Comment

<< Home